Bu sabah uyandığımda, fonda Farid Farjad var.
İlahi müziğim Gölha iyi ki var, bu defa beni benden alamıyor!
İklim yasası geçmiş, gelecek insanlık için kapkara, kendi nesline mühür vurmuş!
Bir yanım sus pus, diğer yanım çığlık çığlığa, ağzım cam kırıklarıyla dolu, kanıyor kanatıyor ve içimdeki fırtınalar kasırgaya dönüşüyor.
***
2024 Ağustos bende bir milat oldu, bin bir umut taşırken….
Düşündüm, insan ne için yaşar, elbette onur, hasiyet, namus, ahlak, dürüstlük ve samimiyetin yanında, ilke, hedef ve içinde bulunduğu toplumu anlamak, iyi okumak ve saygınlığını kazanmak olmalı.
İnsan ne için yaşar ki diye tekrar sordum?
Bir insanın hayatta amaçları olmalı.
Amaç biterse insanda biter. Hayatın tadı tuzu kalmaz.
Son yıllardaki meclisten geçen yasalar, yaşam heyecanımızı alıp götürdü.
Karmakarışığım, yönünü bulamayan çocuklar gibi, her yer tuzak!
Gücüm yetmiyor!
Yola çıksam ana yol güvenli değil, ara sokaklar yılan ve çıyanlarla dolu.
Bir kıskacın içinde gibisin.
Kuantum fiziğini içselleştiriyorum, bir yolculuğa çıkıyorum.
Lakin orada da huzur yok, duvarlara çarpıyorum, aşamıyorum, yerimde sayıyorum.
Her gün katliam haberleri geliyor, oradan buradan, şuradan!
Gönülden bağlı olduğum can dostlarım…
Tek suçları vardı, köpek olmak!
***
Uzun zamandır paylaşım yapmıyorum.
Biliyorsunuz Ares’ten sonra bir Semantam vardı.
Bana çok düşkündü, kedilerle arası iyiydi.
Onu çok özledim.
Tam 85 gündür görmüyorum.
Görsem dayanamayacağım, ona acı vereceğim.
Beni unutsun, yeni hayatında mutlu olsun istiyorum
Gittiği yer çok iyi, o beni görse, neden beni verdin derse ne derim ki?
Öye bir yasa ki artık evinizdeki canı bile alıyorlar.
20 yıllık arkadaşım Avukatım Ahmet Kızıl’da.
Kadir kıymet biliyorlar, önemli olan bu.
***
Seni özledim Sementam mutlu ol yeter kızım!
Biliyorum emin ellerdesin.
Tontişim, Beyazım, hayatıma yeni girenler…
Kayıp gidenler Yumoş’um, Minik’im, Yumıoş’um, Sedam, Paşam, Ateşim, Kızım!
Daha niceleri…
İnsan kılıklı deccaller hep peşlerinde.
***
Tutsağım ben…
Sözcüklerim birikmiş ama kalemim kırık.
Yaz yaz diye çığlık atıyor.
Kırık kalemle ne yazabilirim ki?
Biri bizi gözetliyor, diğeri giyotini hazırlamış.
Gözyaşlarımı salıyorum onun yerine.
Bir arkadaşım aradı bu sabah, o da ağlamaklı.
Endişelerimiz vardı yarına dair,
Kim iyi, kim kötü, sapla saman karışık artık!
***
Kaderi Rabbim çizerdi.
Hem beşerin hem hayvanın, hem toprağın!
Artık kullarda çizmeye başladı.
Göklerin kararı değil elbet.
Fani hiç ölmeyecekmiş gibi, çiziyor da çiziyor,

***
Yeşil vatanım cayır cayır,
Keyfim o yüzden yerinde değil!
Hayatımda ilkkez bir gazeteci olsam dahi, önce insanım,
haberlerden uzak duruyorum!
Can kaybı üç deseler de,
Onlara ruh üfüren Rabbim, En'am suresinin 38. Ayeti’nde diyor ki; Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi topluluklardır. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp rablerinin huzuruna getirileceklerdir.” Diyorsun ya Rabbim!
Lakin onlar ölmeyecekmiş gibi davranıyor, ölüm fermanını çoktan imzalamış!
Yurdun dört bir yanında çığlıklar arşa çıkmaya devam ediyor, hem sessiz kullarının, hem de yeşil vatanımızın.
Yitip giden onlarca can…
Gerçekler artık bana hep acı veriyor Rabbim!
Bana bir yol göster, sana muhtacım!
…
İyi ve kötülerin savaşı oluyor bu, ama kazanan hep kötüler oluyor!
iyi insanlar birbir atlarına binip gidiyor.
Kötüler meydanı boş bulmuş mahkeme kuruyor, asıp kesiyor.
Güneş’in bir gün güzel merhametli insanlar için ve vicdanlı yöneticiler içinde doğacağı umudunu taşımak istiyorum.
Belki yarın, belki de yarından da yakın…
Eski neşeme ve ruh sağlığımıza kavuşmak istiyorum.
Dokunmayın yeşil vatanıma, yerde yürüyen/sürünen ve gökte kanat çırpan hayvanlarımıza, çocuklara, kadınlara, dokunmayın artık!
Bi rahat bırakın, yeryüzünde özgürce yaşasınlar!
Bu yazıyı yeşil vatanıma ve canlara adıyorum.
İSLAMDA HAYVANLARIN YERİ
Hemen her gün hayvan şiddetine tanık oluyoruz. Ağustos 2024 yılında çıkarılan kanlı yasa, maalesef bizim katil yönümüzü ortaya çıkardı.
Her zaman şunu söylüyorum, bütün dünyada hayvan türlerinin içinde en çok şiddet gören hayvan köpeklerdir. İkincisi maymun, fil ve ayılar geliyor… Bu silsile devam ediyor.
Biz Müslüman mıyız?
Bütün İslåm aleminde acaba şu ayet nasıl yorumlanabilir?
En’am 38 Ayet;
Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.
***
Rabbim hiçbiri şeyi eksiksiz
bırakmamış.
***
O kul ne yapıyor, hiç ölmeyecekmiş gibi, dünyaya kazık çakacakmış gibi yaşıyor ve şiddetin her türlüsüne başvuruyor.
Yine Rabbinm;
(el-Kehf, 17) El-Kehf Süresi;“Kendileri uykuda oldukları hâlde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi. Eğer onların durumlarına muttalî olsa idin, dönüp de onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden, için bir korku ile dolardı.”
Köpek onları takip ederek, arkalarından mağaraya girer. Kıtmir Allah dostlarının izinden gittiği onları sevd iği için ve bu bağlılığı yüzünden Cennet’e girecektir.
Rabbim köpeğinde onlardan oldu ğunu söylüyor ve cennetine alıyor.
Hüküm kimindir, Allah’ındır. Başka söze hacet var mı?
Yok!
İSLAM’DA HAYVANLARIN
YERİ VE ÖNEMİ
Kur’ân-ı Kerîm’de bu duruma şöyle dikkat çekilir: “Hayvanları da Allah yaratmıştır. Sizin için onlarda ısıtıcı şeyler (yün) ve birçok faydalar vardır. Hem onların kendisinden (ve gelirin den) yersiniz. Akşamleyin getirirken, sabahleyin de salıverirken onlarda sizin için bir (zevk ve) güzellik vardır. (en-Nahl 16/5-6)
Atları, katırları ve eşekleri de onlara binmeniz için ve (dünya hayatında) bir zînet olsun diye yarattı. Ve (Allah Teâlâ) daha sizin bilmeyeceğiniz nice şeyler yaratır. (en-Nahl 16/8)
Bir âyet-i kerîmede ise insanlar için sağmal hayvanlarda ibretler bulunduğu ifade edilerek bunların bir sanat hârikası olduğu şöyle beyan buyrulmaktadır:
“Muhakkak sizin için sağmal hayvanlarda bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.” (en-Nahl 16/66)
Kur’ân-ı Kerîm’de bazı sûreler çeşitli hayvan isimleriyle isimlendirilmiş,[1] bunun yanında hayvanlar, insanlar gibi bir ümmet olarak vasıflandırılmıştır:
***
İslâmî gelenek ve literatürde önemli bir yeri olan “ümmet” kavramının hayvanlar için de kullanılması gerçekten dikkat çekicidir. Zira hayvanlar, ekolojik düzen ve dengenin sağlanmasında oldukça mühim bir yere sahiptirler. Ayrıca hayattaki her nimet gibi hayvanlar da insanoğlunun hizmetine takdim edilmiş emanetlerdir. Dolayısıyla bu emanetlerden istifade ederken hiyanet içinde olmamak, onlara karşı daima güzel muamelede bulunmak gerekir.
PEYGAMBER EFENDİMİZİN
HAYVAN SEVGİSİ NASILDI?
Hayvanlara muamelenin en mükemmel örneklerini âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendi miz’in tavsiye, emir ve uygulamaların da açıkça görmekteyiz. Mesela o, belli başlı zararlılar hariç, (Bûhârî, Bed’u’l-halk, 16; Müslim, Hacc, 66-67) hayvanların faydasız ve keyfî bir şekilde öldürülmesini yasaklamıştır. Bir keresinde ashabına: “– Haksız yere bir serçeyi öldürenden Allah Teâlâ kıyâmet gününde hesap soracaktır” buyurmuştu. Ashap: – Serçenin hakkı nedir, diye sordu. Peygamberimiz de: “– Onun kesilmesi ve sonra da yenilmesidir” buyurdu. (Dârimî, Edâhî, 16)
Benzer bir hadîs-i şerifte Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki:
“Kim bir serçeyi boş yere sırf eğlence olsun diye öldürürse, kıyamet günü o serçe feryât ederek Allah’a şöyle seslenir: – Ey Rabbim! Falan beni gereksiz yere öldürdü, herhangi bir fayda için öldürmedi.” (Nesâî, Dahâyâ, 42)
***
Fahr-i Kâinât insanları, gerek hayvanlara gerekse onların yavrularına karşı daimî bir şefkat ve merhamete davet etmiştir. Abdullah bin Mesût der ki:
Biz bir yolculukta Resûlullah ile beraber idik. Efendimiz bir ihtiyacı için yanımızdan ayrıldı. O sırada bir kuş gördük, iki tane de yavrusu vardı. Biz yavrularını aldık, kuş ise aşağı yukarı çıkıp inerek çırpınmaya başladı.
Neticede Resûl-i Ekrem geldi ve şöyle buyurdu:
“– Kim bu zavallının yavrusunu alarak ona eziyet etti, çabuk yavru sunu geri verin!” (Ebü Dâvûd, Cihâd, 112, Edeb, 163-164)
Amir’den nakle dildiğine göre Resûlullah bir gün ashabıyla birlikte oturur ken elinde üzeri sarılı bir şey bulunan bir adam gelir ve Efendimiz’e şöyle der:
– Ey Allah’ın Resûlü seni görünce buraya geldim. Gelirken bir ağaç kümesi nin yanına uğradım. Orada bir kuşun yavrularının seslerini işittim de hemen onları alıp elbisemin arasına sardım. Derken anneleri gelip başımın üzerin de dönmeye başladı. Neticede ben yavrularının üzerini açtım, anne kuş gelip onların üzerine kondu. Ben tekrar üzerlerini örttüm. Şimdi onlar işte burada benimle beraberdir. Nebiyy-i Muhterem:
“– Onları hemen bırak” diye emretti. Adam da bıraktı. Ama anneleri yavrularını terk etmedi. Bunun üzerine Fahr-i Kâinât ashabına sordu:
“– Şu annenin yavrularına şefkatine hayret ediyorsunuz değil mi?” Ashap:
– Evet, yâ Resûlallah, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz:
“– Beni hak ile gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun ki, Allah’ın kullarına karşı rahmeti, şu anne kuşun yavrularına karşı taşıdığı şefkatten daha fazladır. Onları götür, aldığın yere koy, anneleri de beraber olsun” buyurdu. Adam da onları tekrar geri götürdü. (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 1)

***
Resûlullâh Mekke’ye gitmek üzere ihramlı olarak Medine’den çıktı. Üsâye nâm mevkîye geldi. Burası Ruveyse ile Arc arasında bir yer idi. Gölgede kıvrılıp uyumakta olan bir ceylan gördü. Resûlullâh bir şahsa, herkes geçinceye kadar ceylanın yanında bekleyip kimseye hayvanı tedirgin ve rahatsız ettirmemesini emretti. (Muvatta’, Hacc, 79; Nesâî, Hacc, 78)
Mekke Fethi’ne doğru gidilirken hayvanlara muâmele husûsunda muhteşem bir tablo sergilendi. Bu tavır, Hâlık’ın nazarıyla mahlûkâta bakış tarzının bir netîcesiydi. Âlemlerin Efendisi on bin kişilik muhteşem ordusuyla Arc mevkiinden hareket edip Talûb’a doğru giderken, yolda yavrularının üzerine gerilmiş ve onları emzirmekte olan bir köpek gördü. Hemen ashâbından Cuayl bin Sürâka’yı yanına çağırarak onu bu kelb ve yavrularının başına nöbetçi dikti. Anne kelbin ve yavrularının İslâm ordusu tarafından ürkütülmemesi husûsunda tembihte bulundu. (Vâkıdî, II, 804)
Bir keresinde Hz. Aişe annemiz hırçın bir deveye binmişti. Hayvanı sakinleştirmek için onu sert bir şekilde ileri geri götürmeye başladı. Nebiyy-i Muhterem Hz. Âişe’ye:
“– Hayvana yumuşak davran! Çünkü yumuşaklık nerede bulunursa orayı güzelleştirir. Yumuşaklığın bulunmadığı her davranış çirkindir” buyurdu. (Müslim, Birr, 78, 79)
PEYGAMBER EFENDİMİZİN
HAYVANLARA MERHAMETİ
Efendimiz hayvanlara gösterilen şefkat ve merhametin veya merhametsizliğin insanın ebedi mutluluk veya hüsran vasıtası olabileceğini değişik vesilelerle dile getirmiştir:
Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Vaktiyle bir adam yolda giderken çok susadı. Bir kuyu buldu, içine indi su içti ve dışarı çıktı. Bir de ne görsün, bir köpek, dili bir karış dışarıda solu yor ve susuzluktan nemli toprağı yalayıp duruyordu. Adam kendi kendine:
– Bu köpek de tıpkı benim gibi pek susamış, deyip hemen kuyuya indi, ayakkabısını su ile doldurdu, onu ağzına alarak yukarıya çıktı ve köpeği suladı. Adamın bu hareketinden Allah Teâlâ hoşnut oldu ve onu bağışladı.” Sahâbîler:
***
Dikkat çekici bir diğer hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmuştur:
“Bir kadın, ölünceye kadar hapsettiği bir kedi yüzünden azâba uğradı ve bu sebeple cehenneme girdi. Hayvanı hapsettiğinde ona bir şey yedirme miş, içirmemiş, yerdeki haşereleri yemesine bile izin ve imkân verme mişti.” (Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Selâm, 151)
Bazen, hırçın hayvanları sırf terbiye etmek için belli kısıtlamalara tabi tutmak gerekebilir. Ancak burada aşırı ya kaçmamaya dikkat edilmelidir. Savunmasızdır diye hayvana eziyet edilmesi İslâm’ın ruhuna aykırı bir davranıştır. Bu zulmün, dünyada veya âhirette hesabı mutlaka sorulur.
***
“Otu bol yerlerde yolculuk yaptığınız zaman, otlardan istifade etmeleri için develere imkân verin. Çorak ve otsuz yerlerde yolculuk ederseniz, takattan düşmeden gidilecek yere varmaları için develeri süratlice sürün. Gece mola verip yatacağınız zaman yoldan ayrılıp bir kenara çekilin. Zira yol, hayvanların geçeceği ve böceklerin geceleyeceği yerdir.” (Müslim, İmâre, 178)[3]
Resûllullah Ensar’dan bir kimsenin bahçesine uğramış, orada bir deve görmüştü. Deve, Hz. Peygamber’i görünce inledi ve gözleri yaşardı. Efendimiz devenin yanına gitti, kulaklarının arkasını şefkatle okşadı. Deve sakinleşti. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“– Bu devenin sahibi kimdir? Bu deve kimindir?” diye sordu. Medinelilerden bir delikanlı çıkageldi ve:
– Bu deve benimdir, Ey Allah’ın Resûlü, dedi. Fahr-i Kâinât:
“– Seni sahip kıldığı şu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? O, senin kendisini aç bıraktığını ve çok yorduğunu bana şikâyet ediyor” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44)
Bu hadîs-i şerifte, insanların şikâyet ve müşkillerini dinleyip çözümler getiren Resûlullah’ın aynı zamanda hayvanlara da aynı muamelede bulunmasının bir örneğini görmekteyiz.
Hayvanların haklarına gösterilen ihtimamın bir başka örneğini Hz. Peygamber’in terbiyesinde büyümüş Enes bin Mâlik hazretlerinin dilinden şöyle dinliyoruz:
“Biz bir yerde konakladığımız zaman develerin yüklerini çözüp onları rahatlatmadan Allah’ı tesbih ve ibadete koyulmazdık.”[4] (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44/2551)
Efendimiz hayvanlara binmiş oldukları halde onlar üzerinde hareketsiz bir şekilde uzun müddet konuşma yapan kimseleri de şöyle uyarmıştır:
“Hayvanlarınızın sırtını minberler olarak kullanmaktan sakının. Zira tek başınıza güçlükle gidebileceğiniz bir yere sizi götürmeleri için Allah onları sizlere musahhar kıldı (emrinize verdi). Arzı da sizin (durma yeriniz) kıldı, öyleyse ihtiyaçlarınızı arz üzerinde görün.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 55)
Sehl bin Amr el-Ensârî diyor ki:
Resûlullah karnı sırtına yapışmış (böğürleri çökmüş) bir devenin yanından geçti ve:
“– Konuşamayan bu hayvanlar hakkında Allah’tan korkun! Besili olarak binin, besili olarak kesip yiyin!” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44)
Hadisimizdeki “konuşamayan, ağzı, dili olmayan” nitelemesi, hayvanların merhamete ve şefkate ne kadar muhtaç olduklarını çok etkili bir biçimde ifade etmektedir.
HAYVAN NASIL KESİLMELİ?
Hayvanları keserken de onlara iyi muamelede bulunmak, boğazlama işini elden geldiğince çabuk yaparak eziyet vermemek gerekir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Allah Teâlâ her varlığa iyi davranılmasını emretmiştir. Öyleyse canlı bir varlığı öldürmeniz gerektiğinde, bu işi (ona eziyet vermeden) güzel bir şekilde yapın. Bir hayvanı boğazlayaca ğınız zaman, (yine ona eziyet vermeden) güzel bir şekilde kesin. Bu işi yapacak olan kimse bıçağını iyice bile sin, hayvana acı çektirmesin.” (Müslim, Sayd, 57; Tirmizî, Diyât, 14)
İbn-i Abbas’tan nakledilen bir rivayete göre, Peygamber Efendimiz koyun kesen bir adam görmüştü. Adam, kesmek üzere koyunu yere yatırdıktan sonra bıçağını bilemeye çalışıyordu. Bu katı ve duygusuz davranış karşısında Resûl-i Ekrem adama şöyle çıkıştı:
“– Hayvanı defalarca mı öldürmek istiyorsun? Onu yere yatırmadan bıçağını bilesen olmaz mıydı?” (Hâkim, IV, 257, 260)
***
HAYVANA İŞKENCE
ETMENİN HÜKMÜ
Peygamberimiz hayvanların yüzünün dağlanarak tabiî görünümlerinin bozulmasını da yasaklamıştır. İbn-i Abbâs’tan rivayet edildiğine göre Nebî, yüzüne damga vurulmuş bir merkebin yanından geçti. Bunun üzerine:
“– Bu hayvanın yüzünü dağlayana Allah lânet etsin!” buyurdu. (Müslim, Libâs, 107)
HAYVANA LANET
ETMEK DOĞRU MU?
İmrân bin Husayn diyor ki: Bir yolculuk esnasında Resûlullah ile birlikte bulunuyorduk. Medineli bir hanım, bindiği devesinden sıkılarak ona lânet etti. Resûlullah kadının sözünü duyunca:
“– Üzerindekileri alın, deveyi salın gitsin. Çünkü o deve lânetlenmiştir” buyurdu. İmrân der ki:
“O deve hâlâ gözümün önündedir, insanların arasında gezinirdi de kimse ona ilişmezdi.” (Müslim, Birr, 80)
HOROZ NEDEN ÖTER?
Konumuzla ilgili diğer nebevî ifadeler ise şöyledir:
“Horoza sövmeyiniz. Çünkü o namaz için uyandırır.” (Ebû Dâvûd, Edeb 105, 106)
“Horozun öttüğünü işittiğiniz vakit, Allah’tan lütfunu ihsan etmesini isteyi niz; çünkü o, bir melek görmüş tür. Eşeğin anırmasını işittiğiniz vakit de şeytandan Allah’a sığınınız; çünkü o, bir şeytan görmüştür.” (Buhârî, Bedü’l-halk 15; Müslim, Zikr, 82)
PEYGAMBER EFENDİMİZİN
AT SEVGİSİ
“Atın alnındaki tüyleri kesmeyin, yeleleri de kesmeyin, kuyruğundaki tüyleri de. Çünkü kuyruğu sinekleri vs. kovalar, yeleleri onu ısıtan elbisesidir, alnı ise orada hayır bağlıdır.” (Ebü Dâvûd, Cihâd, 41)
Hz. Cerîr anlatıyor: Resûlullah’ı atın alnındaki tüyleri parmaklarıyla bükerken gördüm. Büküyor ve şöyle diyordu:
“Atın alnına kıyâmet gününe kadar hayır bağlanmıştır. Bu hayır, cihad sevabı ve ganimettir.” (Müslim, İmâre, 97; Nesâî, Hayl, 7)
Bir gün Resûlullah’ın ridası ile atının alnını okşadığı görüldü. Bunun sebebi sorulunca: “– Ben bu gece at mevzuunda azarlandım” diye mukabelede bulundu. (Muvatta’, Cihâd, 47)
EVDE KEDİ BESLEMEK CAİZ Mİ?
– Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Kedi pis değildir. O, devamlı olarak etrafınızda dönüp dolaşan hayvanlardandır.” (Ebû Dâvûd, Tahâre, 38; Tirmizî, Tahâre, 69)
CENNETE GİRECEK 10 HAYVAN
Mukâtil’in dediğine göre mü’minlerle beraber Cennet’e on hayvan girecektir:
1. Sâlih Aleyhisselam’ın devesi,
2. İbrahim Aleyhisselam’ın buzağısı,
3. İsmail Aleyhisselam’ın koçu,
4. Mûsâ Aleyhisselam’ın ineği,
5. Yûnus Aleyhisselam’ın balığı,
6. Üzeyr Aleyhisselam’ın eşeği,
7. Süleyman Aleyhisselam’ın karıncası,
8. Belkıs’ın kuşu (Hüdhüd),
9. Ashâb-ı Kehf’in köpeği (Kıtmîr)
10. Muhammed Aleyhisselam’ın devesi. Bunların hepsi koç sûretinde yaratılacak ve cennete gireceklerdir. Mişkâtü’l-envâr’da böyle geçmektedir.
Şeyh Sadî (k.s.) der ki: Ashâb-ı Kehf’in köpeği bir zaman, insanların peşinde dolaştı, onlardan oldu. Yâni koç sûretinde insanlarla birlikte cennete girecektir. (Kaynak: Ruhul Beyan Tefsiri, Erkam Yayınları)
***
Ormanlar yanıyor, içinde canlılarda yok oluyor. Her gün şiddet sosyal medyada manşet oluyor. Mecliste bu el kaldıran vekillerinde Müslüman olduğu düşünülürse, ben onlardan değilim. Bana Allah, Kur’an-ı Kerim ve Resulu Ekrem yeter. Kuşu ölen bir çocuğa üzüldüğü için başsağlığına giden, bir peygamberin ümmetiyim ben, gerisi teferruat!
|